Ölümsüzlük düşüncesini saplantı haline getirmiş olmamızın siyasi sebepleri olduğunu artık açıkça ifade etmek istiyoruz. Sayfalardır ölümsüzlük üzerine kestiğimiz ahkamlar sadece tek bir amaca hizmet etmekteydi. Bu amaç ise komünizmin eşitlik fikrinin dini inanışların eşitliği ölümden sonraya erteleyen anlayışına son derece ters düşen bir fikir olduğunu kesin ve net bir şekilde ortaya koymaktı. Bununla da kalınmayacak ve ölüm/yaşam dürtülerinin sömürüsü üzerinden kendini besleyen kapitalizm ölüm ve yaşamla kurduğu ilişki bağlamında, aynı bağlam içerisine yerleştirilmiş bir komünizmle karşılaştırmalı olarak eleştirilecekti. Lakin elbette ki bu eleştiri kendisiyle sınırlı kalmamalı ve komünizmin neden gerekli, geçerli ve mümkün bir otonomizasyon modeli (kendini hayata geçirip yöneten dinamik sistem) olduğunu ortaya koymalıydı, koymalıdır.
Bu noktada altını çizmekte fayda gördüğümüz iki sözcük dizisine değinmeden geçemeyeceğiz. Söz konusu sözcük dizileri “dinamik sistem modeli” ve "kaotik otonomizasyon"dur sevgili okur. Gerek dinamik sistem modelinin, gerekse de kaotik otonomizasyonun en güzel örneği ise doğanın işleyişinin ta kendisi olarak çıkmaktadır karşımıza. Doğa bünyesinde sonsuzluğu barındıran bir oluşumdur. Bizzat doğanın kendisi kısır olmayan sonsuz bir döngüdür zaten. Bu döngüyü dairesel haraketlerle sembolize etmeye çalışmak ise son derece boş bir çabadır, zira söz konusu döngü dairesel olmaktan ziyade her yöne doğru yayılan çoğulluğun kaotik otonomizasyonuna sahiptir.
Doğa ile komünizm arasındaki ilişkinin yeniden ele alınması bizi doğrudan komünizmin sonsuzluk ve ölümsüzlük kavramlarıyla eşitlik kavramı arasında kurduğu ilişkiye getirir. Bu ilişki biçimi diyalektiği aşan niteliklere sahiptir. Komünizm ölümlülük ve ölümsüzlük arasında bir ikili zıtlaşma olmadığını, bu kavramların halihazırda birbirlerini bünyelerinde barındırdığını öne süren ve bu ikisinin birbirlerine içkin olduğu hükmünden hareketle eşitliğin ölümün sonrasına, yani ölümsüzlüğe ertelenmesini eleştirerek sonsuz adalete dayalı mutlak eşitliğin bu dünyada, yaşayanların ve ölümlülerin dünyasında hayata geçirilmesini öneren dinamik bir sistem modelidir. Lakin akılda tutulmalıdır ki burada bahsettiğimiz komünizm Sovyetler Birliği veya Çin Halk Cumhuriyeti örneklerinde karşımıza çıkan ve gerek adaletten, gerekse de eşitlikten son derece uzak olmalarına rağmen komünizm adıyla anılan totaliter sistemlerden tamamen farklı nitelikler sergileyen bir komünizmdir. Bizce Sovyetler Birliği ve Çin'deki sistemler devlet kapitalizminden başka bir şey değildi, değildir. Oysa bizim burada kullandığımız anlamıyla komünizm kaotik otonomizasyon tabir edebileceğimiz bir işleyiş biçimine sahiptir ve totaliter olmaktan son dereece uzaktır. Zira bizim kullandığımız anlamıyla komünizm zamanın paraya, paranın da zamana dönüşüp yaşamın sanal bir değerler sistemi üzerine kurulmasının hem sebebi, hem de sonucu olan kapitalizme son derece ters düşen bir biçimde sanal değerleri doğaya empoze etmek yerine gerçek değerleri doğanın kendisinin yaratmasına zemin hazırlayan dinamik bir sistem modelidir.
Bizim bu yazı boyunca yaptığımız Stalin'in otonomizasyon kavramını çarpıtarak kendi emellerimize alet etmektir. Bunu yaparkenki maksadımız ise komünizmi yeniden anlamlandırmak yolunda ontolojik(varlıkbilimsel) bir bağlama yerleştirip ölüm, yaşam ve sonsuzlukla ilişkilendirmek suretiyle günümüzün politik, ekonomik, psikososyal ve psikosomatik sorunlarının çözümü için ne denli gerekli ve mümkün bir dinamik sistem modeli sunduğunu göstermektir. Gelecekte bir gün, "dünyada bu güne kadar insan ile doğa arasında kurulmuş en uyumlu ilişkinin bir temsili" olarak nitelendirilebilmesine yetecek potansiyele sahip olduğunu düşündüğümüz komünizmin amacının ölümsüzlüğü (sonsuz adaleti ve mutlak eşitliği) içinde yaşadığımız bu fani dünyada hayata geçirmek olduğunu ise bilmiyoruz bu raddeden sonra kendimizi tekrarlayıp sözlerimize eklemeye gerek var mı, ama gene de tüm bunları yapıyor ve ediyoruz işte belki vardır diye...
Bu yazıda komünizmin sadece eşit üretim ve eşit tüketime dayanan bir ideoloji olmaktan ziyade insanı merkeze almayan bir düşünce biçiminin dünyamıza yansımasıyla zuhur eden bir varoluş modu olduğuna vurgu yapıldığı son derece aşikar. Bu vurguya vurgu yapmak yolunda diyebiliriz ki komünizmin sonsuz adalet ve mutlak eşitlik kavramlarını günümüz için anlamlı ve alakalı kılan söz konusu kavramların sadece insanlar arasındaki maddi alış-verişlere atıfta bulunmaktan ziyade dünyamızdaki canlı-cansız tüm varlıklar arasında tezahür eden bir ilişkiye atıfta bulunuyor olmalarıdır. İnsanlar ile öteki varlıklar veya nesneler arasında hiyerarşik olmayan bir eşitlik ilişkisinin hayata geçirilebilmesi için öncelikle ölümlü bir insan gibi düşünmekten vazgeçilmesi gerekir. Ölümsüzlük düşüncesi işte bu anlamda insanı merkeze almayan komünist teorinin itici güçlerinden biri olarak çıkar karşımıza. Dürtülerin kısır-döngüsünü kırarak insanın içindeki aşkınsal düzeyi açığa çıkarmak ve sonsuz adalet ile mutlak eşitliği tanrıya atfetmek yerine doğaya iade etmek ise sadece komünistlerin değil, gezegenimizde yaşayan tüm insanların birincil vazifesi olmalıdır.
© http://cengizerdem.wordpress.com - Temmuz 2011, Girne.