Saturday, April 18, 2009

Ölüm Dürtüsünün Ötesinde

Cengiz Erdem
Tarih: 20 Haziran 2008 Cuma (Afrika Gazetesi)

İnsan ruhunun karanlık yönünü yakından tanıyan okuyucularımızın gayet iyi bileceği üzere insan denen mahlûk, yasanın negatif gücüne karşı sevgiyi üretebildiği oranda edilgen bir hiç olmaktan kurtulup etkin bir varlığa dönüşür. Artık hepimizin bildiği gibi yasanın negatif dayatmalarının ölüm dürtüsüne sebebiyet verip insanı ölmeyi arzular hale getirmesi kuvvetle muhtemeldir. Yasa ve ihlâlin hastalıklı kısır döngüsünü kırmak için gerekense bilinçdışı dürtüleri bilinçli arzulama biçimlerine dönüştürmektir. Zira yasanın ötesindeki sevgi alanının açılması akıldışı yasalara şiddetli ve/fakat akılcı bir müdahaleyi gerektirir. Eğer “öldürecek ve öleceksin” diye buyuran bir yasa söz konusuysa, ölmekten ve öldürmekten nefret eden okuyucularımızn takdir edeceği üzere öldürülmesi gereken şey söz konusu yasanın kendisinden başka bir şey olamaz. Bilinçli seçim yapabilecek insanların ortaya çıkabilmesi için önce bilinçsizliği besleyen etkenlerin tamamen ortadan kaldırılması, sonra da bilinçli seçimlere dayalı yeni değerlerin yaratılması zaruridir. Muazzam bir yıkıcılık aracılığıyla mantıktan yoksun yasaların kışkırttığı dürtülerin kısır-döngüsel hareketi bozguna uğratılmalı ve sevgiden güç alan yeni bir yaratma dönemi yıkım neticesinde ortaya çıkacak hiçliği yeni bir varlığa dönüştürmelidir. Evet, sevgiden güç alan bir dünyanın kurulmasının yolu doğru hedefe yönlendirilmiş nefretten geçer. Bu da demektir ki ölüm dürtüsü son aşamasına kadar götürülmelidir ki tersine dönüşüp yaşama hizmet eder hale gelsin. Bu bağlamda Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı kitabında ortaya koyduğu, “nihilizme karşı en etkili silah gene nihilizmdir” düşüncesi son derece mânidardır. Ama belirtilmelidir ki burada Nietzsche iki farklı nihilizmden söz etmektedir: Bunların birincisi reaktif, ikincisi ise aktif nihilizmdir. (Aktif güçler ve reaktif güçler arasındaki ilişkinin ayrıntıları için Beni Bu Dışarıdan Çıkarın adlı kitabımın 101 ve 102’nci sayfalarına bakınız). Herneyse, Nietzsche’ye göre üstinsana ulaşabilmek için insanın nihilizmin doruğuna çıkması ve kendini yok etmesi gerekiyordu. İnsanın bu sembolik intiharını ise üstinsan formundaki sembolik yeniden doğuşu izleyecekti. Şiddete sıcak bakmayan okuyucularımız için konuyu açacak olursak ise şunu söyleyebiliriz: Gerçekten yeni bir şey yaratmak için önce mevcut olan her şeyi tamamen yıkmalısınız. Bu yıkım işleminin şiddet ihtiva etmemesi ise namümkündür. Reformizmin en büyük hatası değiştirmeye yeltendiği sistem ve yapıların temel ilkelerini ve değer yargılarını muhafaza etmeye meyilli oluşudur. Reformizmin temelinde yatan ikiyüzlülüğü teşhir etmeye ise bilmiyoruz gerek var mı. Ve işte böylece geldik tüm bunların psikotik geri çekilme vakalarıyla alâkasına. Yasanın dayatmaları sonucu içsel hayalleriyle sembolik dış gerçeklik arasında bir bölünme yaşayan özne tüm yatırımını dış dünyadan çektiğinde zuhur eden ruhsal bir durumdur psikoz. Dış gerçekliğin kendi içinde bölünmüş olduğunu kavrayabilmesi için öznenin içsel hayallerine yönelip dış gerçekliği tamamen yadsıması veya tabiri caizse sembolik dış gerçekliğin kurmaca bir bütünlükten başka bir şey olmadığını görmesi gerekir. Yasanın mutlak olmadığını kavrayan özne kendi içsel hayallerini dış gerçekliğe empoze edip yasaya müdahale ettiği oranda bilinçli bir insan olur. Yani bilinçli bir insan olabilmek için öncelikle bilinçdışının malum dehlizlerinde kendini kaybetmesi, sonra da yeniden yaratması gerekir insanın. Çünkü eğer bu kendini kaybedişi yeni bir düzenin inşası izlemzse psikoz ilerler ve kişi ölüme yenik düşer. İnsanın sadece kendisinin görebildiği bir hakikati diğer insanların da görmesini sağlamaksa sağduyu denilen illetle arasına bir mesafe koymakla kalmayıp ayrıca yeni bir gösterge sistemi, yani yeni bir dil yaratmasını da gerektirir. Zira belli ki yeni değerler eleştirel insanla mevcut düzen arasındaki boşluktan hiç beklenmedik biçimlerde fışkıracaktır. Belki de bazen bir süreliğine hiçbir şey yapmamak yapılabilecek en iyi şeydir. Meselâ mevcut düzeni korkunç bir canavar olarak tahayyül ediniz, ve düşününüz, eğer mevcut düzen içinize korkunç bir canavar formunda işlemişse ve siz dünyayı iyi yönde değiştirmeye çalışıyorsanız, ne yaparsanız yapın yaptıklarınız dünyayı kötü yönde değiştirmeye hizmet eden eylemler olacaktır. Çünkü korkunç canavarlar iyilik yapmaya muktedir olmaktan ziyade kötülük yapmaya meyilli ve hatta buna mahkûm varlıklardır, ki zaten kendilerine bu yüzden korkunç canavarlar denmiştir. Yani kısacası kendimizi dünyayı iyi yönde değiştirmek yolunda iyilik melekliği yaptığını zanneden, lâkin işte aslında mevcut düzene hizmet etmek suretiyle dünyaya kötülük yapmakta olan korkunç birer canavar olarak görebilmeliyiz ki bu dünyaya en büyük iyiliği neden ancak hiçbir şey yapmamakla yapabileceğimizi daha iyi idrak edebilelim.

No comments:

Post a Comment

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...