Sunday, April 19, 2009

Medyanın Güdümündeki Ret ve Uzlaşı Cepheleri

Kıbrıs’ın Kuzeyindeki ret cephesini mercek altına aldığımız takdirde göreceğimiz üzere söz konusu cepheyi oluşturanlar KKTC’nin sonunun geldiğine inandıkları anda efelenmeye başlarlar. Rauf Denktaş ve şurekasının "Tek Egemenlik ve Tek Vatandaşlık" prensibi sebebiyle kopardığı yaygaranın son derece yersiz olduğunu anlamak içinse ermiş olmak gerekmez. Yıllardır Kıbrıs sorunu çözülmesin diye uğraşanlar çözüm olsa sorun çıksın, barış sağlansa savaş çıksın diye uğraşacaklardır. Yurdumuzdaki ret cephesi mensuplarının en önemli özelliği ne yapıp edip saldıracak bir hedef, yokedilmesi gereken bir düşman, yaratılıp büyütülmesi gereken bir sorun yaratmaktaki becerileridir. Sanki her an Rum tehditi altındaymışız ve bizi katletmek için bekleyen gözü dönmüş canilerce kuşatılmışız gibi bir hava estirir durur bunlar. Bunun ardındaki sebep ise kendileri öyle olduğu için tüm ötekileri de öyle sanmak gafleti içerisinde olmalarıdır, ki kendileri gibi olan ötekiler göz önünde bulundurulduğunda bunda haklıdırlar da. Hemen belirtelim, tüm bu söylediklerimiz aynen Kıbrıs’ın Güneyindeki ret cephesi mensupları için de geçerlidir. Yani aslında bu ret cepheleri birbirlerinin yansımasıdırlar ve korktukları şeye karşı duydukları nefret korktukları şeyin yaratıcısıdır. Çünkü kendi sebep oldukları felâketleri kaçınılmaz sonuçlar olarak görmek ve göstermek eğilimindedirler; yani nedenleri sonuç, sonuçları neden olarak lânse ederler. Oysa biz biliyoruz ki insanlar başlatmasa savaşlar olmaz, olamaz. Diğer yandan uzlaşı cephelerimize baktığımız zaman göreceğimiz üzere bunlar da asıl düşmanları olan ret cepheciler, yani faşistler karşısında son derece pasif ve ezik duruşlar sergilemektedir. Meselâ Kuzeydeki ret cephesinin Tek Egemenlik, Tek Vatandaşlık prensibine karşı efelenmesine tepki olarak Talat, Alithia gazetesindeki röportajında çözümün hem KKTC’den hem de Kıbrs Cumhuriyeti’nden unsurlar içereceğini söylemiştir. Her ne kadar burada Talat’ın söylediklerinin çarpıtılmış olması kuvvetle muhtemel olsa da Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçekten de KKTC’den unsurlar içereceğini söylemiş olma olasılığı da göz ardı edilmemelidir. KKTC’ye olan antipatimden ötürü olsa gerek ben şahsen Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nde hiçbir KKTC unsurunun yer almaması taraftarıyım. Ama asıl önemli olan benim neyin taraftarı olduğumdan ziyade söz konusu unsurların neler olduğudur. Sanırım hem Talat’ın, hem de Hristofyas’ın en büyük hatalarından biri de ortaya yuvarlak lâflar ve içi boş kavramlar atmak suretiyle hem birbirlerinin hem de kitlenin kafasının karışmasına sebep olmalarıdır. Medyadaki manipülasyon ve çarpıtmanın had safhalarda zuhur edegeldiği ülkelerden biri olan Kıbrıs’ta çözümün önündeki en büyük engellerden biri de sanırım liderlerin zaten çelişkili ve tutarsız söylemlerinin medya tarafından manipüle edilerek daha da tutarsız ve çelişkili hallere getirilmesidir. Örneğin geçen hafta da Hristofyas gazetenin birine verdiği demeçte “Talat’la işgale karşı savaşıyoruz,” demiş. Aradan bir hafta geçmeden Talat, “Çözüm KKTC’den unsurlar içerecek” diyor. Kuzeydeki retçilerin “işgal” kelimesinden, Güneydeki retçilerinse “KKTC” kelimesinden ne denli tiksindiklerini akılda tutarak iki taraftaki ret cephelerinin bu sözler karşısındaki öfkesini de siz düşünün artık, ki düşünmenize gerek bile yok, söz konusu öfke gazete sayfalarından ve televizyon ekranlarından fışkırmaktadır zaten. Herneyse, liderler birbirlerine “medyada okuduklarına sakın inanma, sen benim doğrudan sana söylediklerim doğrultusunda belirle siyasetini, aksi takdirde bu işin içinden çıkamayız,” şekline sözler söylemiş olabilir, bu mümkündür, lâkin bence yetersizdir, çünkü her iki liderin de asıl yapması gereken söyledikleri sözlerin öteki taraftaki ret cepheciler üzerinde yaratacağı etkiyi hesaba katarak konuşmak ve birbirlerini ret cepheciler karşısında zor duruma düşürmekten şiddetle kaçınmaktır. Yani kendi taraflarındaki ret cephecileri dindirecekler diye öteki taraftaki ret cephecileri galeyana getirmekte olduklarını unutmamaları lâzımdır. Diğer yandan medya mensuplarının da bu işleri ciddiye alması ve ölüm dediğimiz şeyin tersine çevrilemez bir sürecin neticesi olduğunun idrakiyle yazıp çizmesi gerekmektedir yazıp çizeceklerini. Tabii tüm bu talep ve temenillerin belki de sadece umut dolu birer hayâl olduğunu da ayrıca akılda tutmak gerekir. Gelinen nokta öyle bir noktadır ki en çok ihtiyacımız olan şey saflık ve masumiyet olmaktan ziyade dürüstlük ve samimiyettir. Söylemeye gerek bile yok belki ama eğer bu adada bir gün bir çözüm olacaksa bu ancak birbirimizin kuyusunu kazmaktan vazgeçtiğimiz gün gerçekleşecektir.

(c) cengizerdem

No comments:

Post a Comment

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...